Avukatlığımda; çeşitli hapishanelerde müvekkillerimle görüştüm. Cezaevlerin yaşam şartları, berbattan daha düşüktü.
"Gardiyaan!... Etme beni ziyan!" diye; az bile söylenmiş...
Pek çok cezaevlerinin durumu; bu sözü yüzlerce kat haklı çıkaracak kadar acıklıydı ve kötüydü.
***
*İlkokula başladığım Şarki Karaağaç'ta, ucuza oturduğumuz evin karşısındaki tek katlı yıkık ev; hapishane olarak kullanılıyormuş.
Mahpusların, sokakta gezindiklerini görürdük. Kapıdaki tek jandarma ne sebeptense; o illegal duruma, engel olmuyordu. Böyle bir şeye başka yerlerde hiç rastlamadım.
*Akşehir'den Yalvaç'a, mahkeme başkatibi atanan babam; boş olan savcılık, noterlik ve sorgu yargıçlığı( Müstantik)görevlerini de; çoğu kez yürütüyordu.
*O anlattı; Yalvaç'ta (Hisar) denen harabelere yakın yerdeki bir kulübe, cezaevi olarak kullanılıyormuş. Tutuklunun biri, duvardan atlayarak kaçmış.
Yakalanıp jandarmada alınan ifadesinde; "Çişimi kiremitleri kırmadan duvarı geçip, dereye yaptım." diyerek savunmuş kendini.
*Kaymakamlık stajında, Atabey nahiye müdürüyüm; tek hakim, dırdır eden eşini "görevinin ne kadar yüce ve zor olduğunu" göstermek için; dinleyici olarak; muhakeme dinletmeye götürmüş...
Kadıncağız bacak- bacak üstüne atınca da; - "Mahkeme Mahabetini ve yüceliğini ihlal" suçuyla tutuklayıp hapse attırmış.
Çocukları bakımsız kaldı; öğretmenlerle birlikte hakim beye yalvararak; zavallı kadının tahliyesini sağlamıştık.
*Gelendost kaymakamlığımda; Taban tahtası aralıklarından; alttaki uyduruk hapishanede; tutukluların volta attıkları görünürdü.
*Çeşitli görevlerden sonra; istifa edip Akşehir'de avukatlığa başladım;yedi yıl sürdü. İdamlar cezaevinin arkasındaki boşlukta infaz edilirdi. Ağır cezası oraya bağlı olan Ilgın-Doğanhisar- Yunak ve Yalvaç'ta, pek çok cinayet işleniyordu. Tutuklu ve hükümlü sayısı artınca; yeni Cezaevi yapıldı. Çok muhteşemdi. İdam cezası daha kalkmamıştı.
İsyan çıkaran Mahkum ve tutuklular; yağmur borusunun ucundaki demir boruyla vurarak, Cezaevi müdürünü öldürmüşler. Sinop Zindanına sürüldüler.
*En küçük kızım tıp profesörü olarak o bölgedeki bir üniversitede görevliyken; Sinop zindanını görmek için epeyce uğraşarak izin aldım.
Yerin yedi kat altında; duvarlarından rutubet ve deniz suları sızan, karanlık-kokmuş ve çok derin ve pis bir dehlizdi. Eski derebeyleri, esirlerini orada işkenceyle öldürtürlermiş. Girişinde elleri tetikte birçok gardiyan ve jandarma bekliyordu.
Buna rağmen bir mahkum; direklere tırmanarak kaçmaya çalışırken vurularak öldürülmüş. O rutubetli ve karanlık zindanda çürümektense; ölümü seçmiş zavallı!
*Ankara'daki avukatlığımda da , çok ağır ceza davaları geldi. İdamlar, Ulucanlar cezaevinde infaz ediliyordu. Sonra idam cezasının kaldırıldı.
O çeşit davaların temyiz safhasında geldiği, Yargıtay birinci ceza dairesinde epeyce işim oldu. Seçimle Ankara'ya geldikten sonra da; gökdelen'deki büromda avukatlığı sürdürdüm ve aynı konularla uğraştım.
1992de, çeşitli görevleri birleştirip emekli oldum ve Avukatlığı bıraktım; Barodan kaydımı da sildirdim.
Daha sonraları başka bir emeklilik türü çıktı. Eskisi iptal oldu.