Dünyadaki tüm demokrasiler gibi, bizim cumhuriyetimiz ve demokrasimiz de, kuvvetler ayrılığı prensibine dayanır. "Nedir o kuvvetler?" derseniz: 1-YASAMA 2-YÜRÜTME 3-YARGI'DIR. Din işleri ise; tamamen inançlara dayanan; dünya yaşamını Allahın emirlerine göre düzenleyen; devlet işleri ile karıştırılmaması gereken ayrı bir konudur.
Niçin üç gücün birbirinden ayrı ve müstakil olması öngörülmüş? Yeniden Padişahlık rejimine dönmemek için! Çünkü o zamanki payitaht İngilizler, diğer sömürgeci güçler tarafından işgal edildiği halde; padişah saltanatını ve çok karılı yaşamını sürdürebilmek için işgalcilerle işbirliği yapmıştı. Bu ihanetle de yetinmemiş; İngilizlerin ve neredeyse tüm dış dünyanın, Yunanlılara Anadolu'yu işgal ettirme isteğine de boyun eğerek: "Yunan askeri benim askerimdir; sakın karşı durmayın!" emrini yayınlayarak, hiçbir vicdanın kabul etmeyeceği kötülüğü, halkımıza ve vatan topraklarına reva görülmüştür.
Güçler ayrılığı prensibi de; başka birinin padişahlığa özenip yeltenmemesi için konulmuş ve çok isabetli olmuştur. Zaten insanlığın ve toplumların ulaştığı kültür ve bilinçlenme düzeyi; bir diktatörün emrine girmeye boyun eğmeyecek kadar yükselmiş ve gelişmiştir.
Demokrasi halkın oylarına dayanıyor. Çok güzel bir şey! Fakat, partiler arası çekişmelerin sonucunda; seçmenler partilerden birine oyları topluca yığıverince; o başarıyı sağlayan lider, kendisinde padişah, hatta padişahtan da üstün kabiliyetler vehmediyor.
Seçimler, yasama gücü olan Parlamentoyu oluşturmak için yapılıyor. Genellikle Seçimde en çok oy alan partinin lideri de; yürütme gücünün başına geçiyor. Onun hükümeti kurması ve bakanlıklar ve bağlı kuruluşlar eliyle ülkeyi yönetmesi, hakkıdır. Yürütmenin başına geçenlerden bazıları, parlamento ekseriyeti ve parti disiplininin gücüyle yasama işini de kontrolleri altına alabiliyorlar. Bu durumda, "Kendinin çok üstün olduğu" duygusunu büsbütün abartıyor. *Yargıyı ve *yargıçlarla savcıları aynı zamanda yargının emrinde olması gereken *ADLİ KOLLUK gücünü de emri altında tutma hevesine kapılıyor.
*İhtilalde çoluk çocuğuyla kellesini kaybeden son Fransız Kralı gibi, "DEVLET BENİM" demeye başlıyor. Kıyamet böylece kopuyor. Demokrasinin erdemi bozuluyor. Bu duruma düşen ülkelerde yolsuzluklar tavana vuruyor. Yargıyı emrine almak isteyen yönetim; meşruiyetini yitirmiş oluyor.
*Bitaraf(Tarafsız) olan; bertaraf olur(yok edilir) sözü, çok tehlikeli bir cümleydi.
*Bunu söyleyen, "Benden taraf olmayanları yok edeceğim!" demek istemişti?
*Bugünkü yönelim ve eylemlerine bakıldığında; öyle bir kastın devam ettiği anlaşılıyor.