Akşehir, Batı Cephesi Karargâhı olması nedeni ile de pek çok askerin uğradığı, konakladığı yerlerdendi. Daha önce okuyucu ile buluşturduğum İstiklal Harbi Günlüklerinde Akşehir başlıklı yazılarımın pek çoğunda, o dönem Akşehir’e gelen kişilerin günlüklerini aktarmıştım. Bu günlüklerde, günlük sahiplerinin pek çoğu o günün Akşehir’inden ziyade kendi yaptıklarını anlatmışlardı. Lakin Koca Behçet’in güncesinde ise o dönemde Akşehir’de yaşayanların kültürel yaşayışlarına da dokunulmuş.
Hüseyin Behçet Görktan, aslen Afyonludur. Afyon’da Behçetzade Behçet veya Behçetler olarak bilinirler. Namı da Koca Behçet’tir. 1. Dünya savaşı ve İstiklal Harbimizin her safhasına katılmış ve İstiklal Madalyası almış bir kahramandır. Koca Behçet savaş bitiminden sonra da gazetecilik yapmıştır. Anıları 23 Haziran 1921’den başlayıp 1 Eylül 1922 tarihine kadardır. Bu tarihler arasında gördüğü olayları ve insanları defterine not almıştır:
“Çay’dan Akşehir’e gelinceye kadar olan Sultandağı silsilesi gayet zengindir. Ev aynı zamanda görünüş manzarası gayet şairanedir.
Her deresinden dehşetli su akıyor. Bütün ovanın, tarlaların, hayvanların, insanların, ağaçların vesairenin hayatı bu Sultandağı silsilesine medyundur. Ve bu dağın suları ile hayat buluyorlar. Çay’dan Akşehir’e kadar bilhassa Dereçine’den Akşehir’e kadar olan arazi tekmil meyve ağaçları ile meşhurdur. Bütün ova bu ağaçlar ile tezyin edilmiştir. Gözünüzün görebildiği yere kadar ağaçlıktır. Sırası gelmişken bir parça da Akşehir’den bahsedeyim. Akşehir, manzarası itibari ile çok güzel bir şehirdir. Sultandağı silsilesinden bir parça dayanmıştır. Şehrin etrafı geniş bahçelikler ile muhat olduğundan ağaçlar görülmesine mani oluyor. Şehir büyükçedir. Şu halinde kazalığa muhafaza etmesi şayan-ı tesadüftür. Akşehir bir sancak olabilir. Aynı zamanda şehre mutasarrıflık yakışır. Şehir geniş bir arazi işgal ediyor. Haneleri bahçeli olduğu için ve haneleri birbiri üzerinde olduğu için genişçe yapılmıştır.
Akşehir’in 2-3 saat kadar karşısında Akşehir Gölü gözükür. Bu göl de ayrıca bir manzara teşkil ediyor. Aynı zamanda bu gölün varidatı büyük bir yeküne baliğ oluyor. Buradan çok balık ihraç ediyorlar. Aynı zamanda balık havyarı da çok suretle dışarıya sevk ediliyor.
Akşehir’in havası etkincedir. Geceleri soğuk, gündüzleri sıcak oluyor. Buranın rüzgarı gibi sert rüzgara hiçbir memlekette tesadüf edemedim. Rüzgar o derece kuvvetli ki eski kavaklar bile rüzgarın gücüne mukavemet edemeyip devriliyor. Bu şiddetli rüzgar yoldan arabayı, insanı öbür tarafa atıyor. Zaten buranın rüzgarı meşhurdur.
Şehrin suyu pek makbuldür. Akşehir’in deresinden gelen su, bütün şehri bol bol idare ettikten sonra iki üç değirmen döndürür. Suyu da çaydan ayrıca boşuna akıp gidiyor. Tabii bu sudan da şehir haricindeki bahçeler ve tarlalar istifade ediyor. Şehrin içinde iki adet su değirmeni vardır. Şehrin sokaklarından umumiyetle su az çok geçtiği için sokaklar temizcedir.
Buranın dükkânları çok muntazamdır. Bizim Karahisar’daki kepenkli dükkânı burada hiç göremezsiniz. Genellikle demir kapaklı, demir çekmelidir. Ekseri hane ve dükkânlar bizim beyaz kireç yerine kumla kireç karışık serpme sureti ile yapılmıştır. İstasyon duvarlarını anımsatır. Aynı zamanda şık düşmüştür. Burası Karahisar’dan şirincedir.
Burada güzel adetler çoktur. Bilhassa iktisat denilen şey burada fazla derecede revaç bulmuştur. Burada erkek kadın cümlesi de kelimenin tam anlamıyla tutumludur. Burada bizim Karahisar âdeti gibi çaputlara para yoktur. Her şeyleri sathidir. Hanelerinde bizimki gibi mefruşatlar, büyük mobilyalar aramayanız. Bunlar icap etse muhacirlikte bizimkiler kadar sıkıntı çekmezler. Hanelerinde birkaç yatak ile oturacak kadar minder, kilim ve yastık bulunabiliyor. Akşehirliler 8 yaşından tutun da 100 yaşına kadar, kadın-erkek cümlesinin düşünceleri altındır. Altından başka bir şey bilmezler. Bu adetlerini çok beğendim. Her memleketlerimiz buranın iktisadi adetlerine mümasil hareket etseler bütün Anadolu yakın vaziyette zengin olur. Bakınız size bir misal; 8 yaşında bir kız çocuğu oturmuş maydanoz satıyor. Bunun parasını ne yapacaksın diye sorduk, altın yapacağım diye cevap verdi. Bunlar genellikle böyledir. Gayet tutumludurlar. Kızlarına da hesaba kitaba alış verişe alıştırmakta son derece itina ediyorlar. 3-4 dükkân gördüm ki bunları yalnız başına kızları idare ediyorlar. Müşterilerine de ne türlü hitap edeceklerini iyi biliyorlar. Ellerine kına filan yakıyorlar. Mesela okkası 150 kuruşa olan bir şeyin 25 dirhemine kaç kuruş vereceğinizi söylediğinizde derhal, filan kuruş para ediyor diye cevap verirler…
Bilhassa hafta pazarı günleri yoğurt, peynir, yağ ve sebze satmak için Pazar mahalline konan kızları bir defa görseniz. Bu durumdan dolayı benim fikrime iki maksat geliyor: 1. Satacağı şeylerin parasını biriktirip altın yapmak, 2. Kendilerini beğendirip görücüye çıkmak. Çünkü bu gibi şeyleri satan kızların bir kısmı gelinlik çağındadır…”
KAYNAKÇA: Koca Behçet. Milli Mücadele Günlüğü. Afyonkarahisar Belediyesi yy. Yayın No:40