Yaşamımın her dönemini farklı yaşadım. Okumayı öğrenince derslerimle ilgilenmek yerine sokakta bulduğum gazete parçalarını okurdum.
On yaşına geldikten sonra evimize çok yakın olan Halk Kütüphanesine takılmaya başladım.
Ama en çok İplikçi Camii karşısındaki Kanaat Pazarı ilgimi çekerdi. Artık aramızda olmayan rahmetli Can Tuğrul’un çalıştırdığı bu işyeri hem kırtasiyeciydi hem de kitapçı.
Gazete satardı, parası olan alıp götürürdü ama olmayan veya yetersiz kalanlar için unutulmaz bir hizmeti vardı… Can abi kapısının karşısındaki dört bacaklı elektrik direğinin etrafına gazeteler asardı, tam sayfa okunacak şekilde…
Bir yönüne spor sayfası, karşısına haber sayfası diğer taraflara başka gazeteleri.
O yıllarda Hürriyet “Gazata” değil gazeteydi, o mutlaka yerini alırdı. Günün her saatinde okurlar bu direğin dört tarafını kuşatır, arı kovanı gibi kümelenir, ilgilendikleri sayfaları bedava okurdu.
Ben de uzun yıllar mutlaka o kalabalığın içinde kendime yer bulmaya çalışırdım.
Can abi ve yanında kardeşi Taner, bu şehrin kültürel yükünü taşıdı. Varlık yayınları, Remzi Kitabevi, Altın Yayınlar ve sonra ANT Yayınevi’nin temsilcisi gibiydi..
Hayat, Varlık, Akis vs. tüm haftalık dergiler de burada satılırdı.
O dükkan bir ticarethane değil sanki bir okul, hiç değilse bir kültür merkezi gibi çalışırdı. Güler yüzü sempatik tavırlarıyla Can Abi o günün aydınlarının bir araya geldiği sosyal alan gibiydi.
Tabi biz yani yaşıtlarım bu boyutundan yararlanamadık. Küçüktük aralarına giremedik.
Daha sonraki yıllarda biraz yaş alınca, Can abimle daha yakınlaştık.
Şehirde Aslımlar, Kenan Aslım gibi başka benzer işyerleri vardı ama en çok o direkte asılı gazeteler nedeniyle bizim için önce “Kanaat” vardı.
Diğerleri de çok saygın insanlardı; hepsi birer birer aramızdan ayrıldı gittiler, her birinin yeri bomboş kaldı.
Sonra abisinden ayrılan Taner Tuğrul “TANCA”yı kurdu…
Ağabeyim Zafer Özbakır para kazanmaya başlayınca evimize “Milliyet” girmeye başladı. Ben yine de direğin yanında öbür gazeteleri takip ediyordum. Hatta bir yöndeki gazetenin bazen yandan asıldığını, isteyenlerin sayfaları çevirerek okuyabildiğini anımsıyorum.
Hani bir söz var; “O güzel insanlar, güzel atlara binip gittiler!” Kimi öbür tarafa, Bursa’ya… Can abi Antalya’ya taşındı. Bir gün rahmetli Ahmet Eberliköse ile beraber kendisini ziyaret ettik. Gülümsemesi, konuşma tarzı ve sempatisiyle daima karşımda dursa da aradan çok uzun yıllar geçmişti..
Bu dev! Adam orada bir Kırtasiye dükkanında çalışıyordu. Sarıldık hasret giderdik, son çayımızı içtik…
Artık her şey dönemin bütün kahramanları çok uzaklarda, anılar bu sayfalarda…