Önceki yazının devamı (Mehmet Turgut Argun’un günlüğünden)
… 338 senesinin Ağustosunu Akşehir’de Garp Cephesi Karargahı’nda can sıkıntısı içerisinde geçiriyorduk. Geceli gündüzlü mesai içerisinde Akşehir’de tam 9 ay 1 hafta kadar zaman geçirdik. Gerçi günler faaliyet ve heyecanlı bir bekleyiş içerisinde insana o kadar kasvet vermiyordu. Lakin zamanın bu uzayan bekleyişi, artık ruhlarda derin ve sıkıntı veren eserlerini göstermiş bulunuyordu. Mart ve Nisan aylarında mütareke haberleri ve büyük manevralar ordunun lazım gelen kabiliyeti kazandığını göstermişti. İşte bu faaliyetin herhalde ulaşacağı neticeye bir an evvel varmak endişesi asabımızı üzmekteydi. Kuvvetimiz çoğalmış, teşkilatımız genişlemiş, silah, mühimmat, top ve tayyare oldukça tamamlanmıştı. Bu sessizlik büyük fırtınanın geleceğini açıkça işaret ediyordu. Akşehir, Konya, Ankara arasında Başkumandanın uzun teftişleri, Rus sefirleri, Fransız muharasları ve İngiliz misafirleri ile müzakere ve münakaşaları, bir taraftan kuvvetli bir sulh talebini gösteren beyanatı sonuçlandırırken, Millet Meclis’inde istenilen sulhu elde etmek için orduya itimat edilebileceğini de zikretmekten geri kalmıyordu. Sulh perisi hala cilvelenmekte devam ediyordu.
Ağustos ortasında ordular teftiş edilmiş ve kumandanlar toplu bir halde Akşehir’e birikmişti. Akşehir’de oynanan bir futbol oyunu bu vesile ile hazırlanmıştı. O gece İsmet Paşa’nın odasında bütün yetkili kumanda heyeti, başlarının karşısında sabaha kadar konuştular. İşte taarruzun umumi planları herhalde bu akşam orada yapılmış olsa gerek. Zaten Başkumandanın ve Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisinin (Genel Kurmay Başkanı, o dönem Fevzi Çakmak Paşa idi) bütün karargahı Akşehir’de bulunuyordu. Bu büyük toplantı bitince etrafta harp dedikoduları elbette çoğaldı. Fakat bir gün sonra Başkumandanın ve diğerlerinin derhal Ankara’ya döndüklerini gördük. Bunu görünce tabii harp ihtimalinin suya düştüğünü anladık. Çünkü harp olması durumunda mutlaka kumanda heyeti karargahta bulunurdu. İşte bu sönmek üzere olan ümit birdenbire ani bir alevle ışıldadı. 20 Ağustos’ta Başkumandanın Konya’ya geldiğini ve bu akşam Akşehir’e geleceğini, Fevzi Paşa’nın bütün karargahı ile birlikte gelmek üzere olduğunu işittik. Hakikaten hepsi bir gün sonra Akşehir’e gelmiş ve yerleşmiş bulunuyorlardı. Bir gün sonra, karargah harp tertibatı hakkında bir emirname yayınladı. İşte ilk defa doğru ve kati olarak harpten böylece haberdar olabildik. Ankara’nın 21 Ağustos tarihli gazeteleri, Başkumandanın bir çay ziyafeti verdiğinden bahsediyordu. Halbuki kendisi o gün hatta bir gün evvel bizim karargahtaydı. Tabii bu, şaşırtma hareketi idi. Mesele fevkalade gizli tutuluyordu. Karargahın yaptığı tertibat üzerine 24 Ağustos’ta harp kademesi ve Başkumandanlık Şuhut ilerisinde Kocatepe’ye gidecekler ve ikinci ikmal kademesi Çay’da bulunacaktı.