İSLAM FELSEFESİNE KISA BİR BAKIŞ

İslam’ın doğuşundan sonra İslam’ın ve İslam medeniyetinin hızla yayılmaya başlaması, birçok farklı kültürün birbiriyle etkileşim kurmasına sebep olmuş ve bu bağlamda bilim, sanat ve felsefe alanlarında son derece önemli gelişmeler meydana gelmiştir. Bağdat ise bu gelişmelerin merkezi konumunda olmuştur. Bu yazımda, İslam felsefesini kısa bir şekilde değerlendirmeye çalışacağım.

İslam felsefesi; M.S. 7.-12. yüzyıllar arasında İslam dininin kabul gördüğü, bünyesinde farklı milletlerin bulunduğu geniş bir coğrafyada ortaya çıkmış ve yayılmıştır. Bu sebeple İslam felsefesinden kasıt sadece Müslüman filozofların yaptığı felsefe değil, İslam coğrafyasındaki Müslüman olsun ya da olmasın bütün düşünürler tarafından yürütülen felsefi çalışmalara verilen addır. Dolayısıyla İslam felsefesi, sadece Müslümanların geliştirdiği bir felsefe değildir. Bu sebeple İslam coğrafyasında yaşayan farklı dinlere mensup veya herhangi bir dine mensup olmayan filozofların yapmış olduğu felsefi çalışmalar da İslam felsefesi altında incelenir. Bu durum İslam felsefesinde, İslam esaslarına uygun felsefi akımların görülmesine neden olduğu gibi İslam esaslarına tamamen zıt deist, materyalist gibi felsefi akımlarında ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

İslam felsefesi filozoflarından İbnü’r Râvendi Tanrı’nın varlığını kabul etmeyerek gerçek olan tek şeyin ezeli ve ebedi olan madde olduğunu savunmuş ve İslam felsefesinde materyalist (dehriyye) akımın öncüsü olmuştur.  İslam dünyasında bilinen ilk kimyacı olan Cabir B. Hayyan Naturalist bir filozof olmasına rağmen Abbâsî Halîfesi Hârun Reşîd’in sarayında yaşayabilmiş, bilimsel çalışmalarını herhangi bir baskı olmaksızın gerçekleştirebilmiştir. Bir başka İslam felsefesi filozoflarından Razi, Tanrı ile insan arasında aracı kabul etmeyerek deist bir yaklaşım sergilemiş ve bilgilerin duyumlar aracılığıyla kazanıldığı savunan natüralist (tabiyyun) akımı savunmuştur. Bunların yanı sıra El Kindi, Fârâbi, İbn Sinâ ve İbn Rüşd gibi filozoflar, İslam esaslarına bağlı kalarak yunan filozofları Aristotales (İslam felsefesinde ilk öğretmen olarak isimlendirilir) ve Platon’dan da etkilenerek, mantık, matematik, tıp ve birçok alanda insanlık adına önemli katkılarda bulunmuşlardır. Bir sonraki yazımızda İslam filozoflarından daha detaylı bahsedelim.

Antik Yunan felsefesinden etkilenen; akıl, iman, inanç gibi konuları problem edinen, felsefenin gelişmesinde önemli katkılarda bulunan İslam felsefesi, Ortaçağ’da karanlık bir dönem geçiren Avrupa başta olmak üzere tüm dünya halklarının da imdadına yetişmiş ve Avrupa’nın tekrardan aydınlanmasına yardımcı olmuştur. Batılılar, ilkçağ medeniyetlerini İslam filozofları sayesinde hatırlama şansını yakalamışlardır.

Ortaçağ Avrupa kıtasının sosyal yapısından kısaca bahsetmek, İslam felsefesinin, insanlığa sunmuş olduğu katkıları daha iyi anlamamıza fayda sağlayacaktır. Kadınların insan olup olmadığının tartışıldığı, bilimsel ve felsefi gelişmelerin durduğu, psikolojik sağlığını yitiren insanların içlerine şeytan girdiği düşünülerek ateşte yakıldığı, peruk takmanın yaygın olması ve çok az banyo yapmaları nedeniyle bit salgınlarının olduğu, yüz ve kıyafet temizliğinde antiseptik özelliğinin olduğu düşünülerek idrar kullanıldığı, cadı avlarının yapıldığı uzunca bir dönemin adıdır Ortaçağ Avrupası.

Ortaçağ’da İslam ülkelerinde 8. yüzyılın sonlarında başlayarak büyük bir gelişme gösteren felsefe, yaklaşık dört yüz yıllık parlak bir dönemin ardından 12. yüzyılın sonlarından itibaren maalesef gerilemeye ve sönmeye başladı. Avrupa’nın Ortaçağ’da yaşadığı o karanlık dönemi yaklaşık üç asırdır biz Müslümanlar yaşamaktayız. Felsefenin İslam dünyasındaki yükselişinin ve sönüşünün nedenleri yıllardan beri birçok araştırmanın ve tartışmanın konusu olmuştur ve günümüzde de olmaya devam etmektedir. Sonraki yazılarımızda İslam felsefesinde ki çöküşün nedenlerine değinmek isterim.

Günümüz Müslümanlarının felsefeye bakış açıları ile yaşamakta oldukları problemleri arasında bir ilişki var diye düşünüyorum. Felsefeye sırtımızı döndükçe kendi aydınlık geçmişimizin gölgelerini görür olmuşuz.

Metinde geçen felsefi kelimelerin anlamları:

*Dehriyye, evrenin yaratıcı olmaksızın ezeli ve ebedi olduğunu savunan maddeci felsefe akımıdır. Dehriye ekolü İslam dünyasında ateist ve materyalist düşünceyi temsil etmektedir.

*Deizm veya yaradancılık; tüm dinleri reddeden fakat bir yaratıcı gücün var olduğunu kabul eden inanç sistemidir.

*Natüralist (tabiyyun); Deist bir yaklaşımı esas alan tabiatçı ekol, yaratıcı kudret olarak Tanrı’nın varlığını kabul ettiği halde peygamberlik ve din kurumunu reddeder.

Kalın sağlıcakla.

Görüş ve eleştirileriniz benim için önemli; cibran42@gmail.com

{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }