Haziran ayında mıyım? Bilmiyorum hangi ayın hangi günündeyim?
Ihlamur kokularında yürüyorum, Kılınçlar Apartmanı önünde miyim?
Otoların geçtiği yolda mıyım?
Bir hikâyedeyim, güzel bir hikâyede. Öyle bir hikâye ki bu alsın götürsün beni kırk yıllık anıların güzelliğine, hiçbir güzellik bu mahallenin kırk yıl öncesinin güzelliğini getirebilir mi sanırsın.
Herkes bir gözden bakar çevresine, bakar, görür görmez, kimi kör bakışı bakar, kimi görür, kimi görmez.
Kaç yıl önceydi bu karpuz lambalar Hıdırlık yollarındaydı? Bilen var mı? Kırk yıl önce mi yoksa daha mı fazla?
Ne kadar dayanmıştı bu lambalar? Kırdılar.
Kaç gün dayanmıştı AKM parkındaki fıkra anlatan banklar. Bozdular.
Hıdırlık yolu ıhlamur kokardı.
Ihlamur ağaçları demek Hıdırlık yolu demekti.
Gözünü sevdiğim ıhlamur ağaçları, Ihlamur ağaçları demek Akşehir demek, Hıdırlık demekti.
Anılara karşı hürmetimiz vardır.
Bugün biraz çıkıp şu yağan karda yürüsem, şu Hıdırlık yokuşundan aşağıya insem, kaysam karda, düşe kalka yürüsem.
Karlı bir Akşehir akşamı başlamış.
Hıdırlık yolu çamur, rüzgâr, soğuk, ayaz. Öyle bir soğuk ki içim titriyor, ama Hıdırlık yolundan aşağıya ineceğim. Paltomun yakasını kaldırmışım, ellerim ceplerimde, Akşehirliler gelip geçiyor yanlarımdan. Hıdırlık’ta in-cin top oynuyor. Çocuklar Hıdırlık yokuşundan kayma telaşındalar, naylonları kapıp gelen çocukları görüyorum, birbirlerine kar topu atarak, bağrış çağrış Hıdırlık yokuşuna çıkmaya çalışıyorlar; birazdan Hıdırlık yokuşunun çıkabildikleri en yükseğinden aşağıya doğru kayacaklar.
Soğuk karlı bir hava. Durakta bekleyenler var. Herkes kendi iç aleminde. Bu insanlar ne düşünür acaba? İşe gidebilecekler mi? Ne umut ediyorlar hayattan? Neyin özlemindeler?
Mutluluk çocukların Hıdırlık yokuşunda kaymaları mı?
Birazdan Belediyenin o kocaman otobüsü gelecek, durak yolcularını Akşehir’de dört bir yana dağıtacak.
Biraz yürüdüm Hıdırlık yolunda, Kantarcıların evi daha yapılmamıştı ki bu alanda gençler top koşturuyordu, onun karşısında ki parktan da güzelim akan çeşmeden de eser yoktu, -hoş o çeşme bugün de yoktur. Bu yolun karşısında büyük bir apartman vardır; küçücük pencereleri olan, Hıdırlık Caddesi’nin en eski apartmanlarından, biraz ilerisinde Hacı Yahyaların Bahçesi vardır, ötesinde Mumcuların köşedeki evi, tam da karşısında küçücük bir dükkân: Bandocu Ahmet Ağabeyin bakkal dükkânı. Biraz aşağıya inersek Pervasız Gazetesi’nin yazarlarından genç bir kalem de bu mahallede oturur. Milli Mücadelede Akşehir ve Akşehirlilerin Milli Mücadele ve Atatürk ile ilgili anılarını yazan TRT Belgesel Yarışmasında da teşekkür belgesi alan bir yazar – onun bu eseri Akşehir‘e kazandırılmış önemli bir eserdir. Ne diyordum, sonra bu aşağı sokakta Akşehir Halk Kütüphanesi’nden emekli Hakkı Oruç’un, yine Akşehir’in en iyi çatı ustalarından Çatıcı Mustafa Ağabeyin evi yol üzerinde Akşehir’in kasaplarının bulunduğu sıra sıra evler de bu yol üzerindedir.
İsterseniz yine Hıdırlık yoluna çıkalım. Bu yol üzerinde ıhlamur ağaçları vardır. Kılınçlar apartmanı vardır. Biraz ilerisinde emniyetten emekli bir ağabeyimizin köşede bakkal dükkânı az ötesinde Bakkal Fazıl‘ın dükkânı, karşısında İmaret Cami’yi görürsünüz, caminin karşısında da eski belediye başkanlarından Yaşar Cenikoğlu’nun evi sizi karşılar.
Nereden geldi şimdi anılar? Bizim de bir yazımız var demeli insan anılarda. Belki bu yazdıklarım Hıdırlık yolunun kırk yıl öncesi, benim, senin, hepimizin yaşantısı. Gelip geçen, sıradan.
Bir yazı yazdım, bir hikâye. Herkes okusun, herkes kendisinden bir şeyler bulsun, kırk yıl öncesinden, kırk yıl sonrasından.
Nereden eski kırk yıl öncesinden Hıdırlık yolu? Bu akşam bir başkası mıyım? Anılar bastırır bazen insanı, bir anı mıdır yaşadıklarımız ve biriktirdiklerimiz, belleğimiz? Yazmak belki de yaşamak. Anıları biriktirmektir hayat.
Sen bir gece vakti tut anılarını yaz, bir şeyleri kur kendince. Yaşadığın, anıların içinde yitip gittiğin bir zamanda Hıdırlık yolunda yürü, hayat yollarında yittiğini, ömrünün akıp geçtiğini bilmeden.