Hiçbir şey var değildir. (GORGİAS)
Felsefe tarihinde en çok ilgi çeken kavramlardan biri olan Hiççilik, nihilizm ya da yokçuluk; Latince’de ‘hiç’ anlamına gelen nihil sözcüğünden türetilen Nihilizm, günümüzde birçok alt dala ayrılmakla beraber, en kabul gören tanımıyla; her şeyin anlamdan ve değerden yoksun olduğunu savunan felsefi görüştür. Nihilistler Tanrı’nın varlığını, iradenin özgürlüğünü, bilginin imkanını, ahlakı ve yaşamın mutlu sonunu reddederler.
İlk kez Almanya’da kullanılan nihilizm, özellikle 19. yüzyılın ortalarında Rusya’da genç yazarların dikkatini çekmiştir. Rus edebiyatında Turgenyev “Babalar ve Oğullar” isimli romanında nihilist özellikler taşıyan karakterlere yer vermiştir. Rusya’da dikkat çeken Nihilizm, Schopenhauer’la yaygınlaşmış ve son olarak Nietzsche’yle sistemleşmiş felsefî bir yaklaşımdır. Nietzsche felsefeye ve nihilizme ilgi duyan okurlarım tarafından ayrıca incelenmesi, kitapları okunması gereken bir filozoftur. “İnsan ağaca benzer. Ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse, o kadar kök salar yere, aşağılara, karanlığa, derinlere kötülüğe.” (Nietzsche)
Daha önceki yazılarımızda felsefenin öznel bir bilgi türü olduğundan, felsefenin ve filozofların yaşadıkları çağın koşullarından etkilendiklerinden söz etmiştik. Bu sebeple nihilizmi anlamak için özellikle 19. yüzyılın sosyal, ekonomik ve politik durumlarına kısaca değinmek gerekir. 19. yüzyıl gerek Batı dünyası gerekse Rusya için büyük değişimlerin yaşandığı, toplumsal koşulların karmaşık ve çelişkili olduğu bir dönemdir. Batı sanayideki gelişmelerle beraber kapitalist ilişkilerin yaygınlaşması ile oluşan Yeni Dünya düzeninin çalkantıları dini değerlerin çökmesine ve nihilist düşüncelerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Değerlerin önemini kaybetmesi anlamına gelen Nihilizm, insanın doğuştan getirdiği içgüdülerini kullanması gerektiğini savunur. İnsan ancak bu yolla Tanrı’dan, toplumun ahlaksal değerlerinden ve otoritelerden kurtulup özüne dönebilecektir. Anlamsızlık, boşluk ve hiçlik duygularının telkin edildiği bir düşünme biçimini ifade eden Nihilizm, insanların bağlı kaldıkları değer ve ideallerin işlevlerini yerine getirmediklerinde ortaya çıkan bir ruh durumuna eşlik eden bir yaşama biçimidir.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın birçoğumuzun okumuş olduğu “Huzur” isimli bir romanı var. Romanın başkarakteri Mümtaz, romanda topluma karşı hiçbir sorumluluk duygusu duymadığı gibi bütün ahlaki değerlere karşı olmasıyla; savaşın insanoğlunu terbiye edeceğini iddia etmesiyle ve hatta sonunda intiharıyla “nihilist” diyebileceğimiz bir karakter. Mümtaz, roman boyunca kendisini “huzur”a kavuşturacak bir “iç nizam”ı aramaktadır. Hastalık, ölüm, yaşamın anlamı, tabiat, Tanrı, medeniyet, sosyal meseleler ve en sonunda Nuran’a olan aşkı. Tam bir anlam karmaşası, ruhsal problemler ve bunalım. Huzur için belli bir dünya görüşüne sahip olamamış bir insanın yaşam öyküsü. Kesinlikle okunması gereken bir roman. Pahalı bir kitap değil, en fazla kırk lira.
Huzur romanından birkaç alıntı; “Kendi ölümümüzle bütün meseleler hallediliyor; fakat sevdiklerimizin yanımızdan gitmesiyle insan temelinden yıkılıyor.” “Bazı kapıların bize kapalı görünmesi, önünde değil, arkasında bulunduğumuz içindir.” “Yolun büyüğü küçüğü yoktur. Bizim yürüyüşümüz ve adımlarımız vardır.”
Nihilizmden bu kadar bahsedip de ilk çağ filozofu Gorgias’tan söz etmemek olmaz. Ölen annesinin tabutunda doğduğu söylenilir. Tabutu taşıyanlar, defnedilme sırasında Gorgias’ın ağlamalarını duymuşlar. O, nihilist ve kuşkucu bir filozoftu. Meşhur bir sözü var, birçoğumuzun bildiği; “Hiçbir şey var değildir, var olsa da bilinemez, bilinse de başkalarına aktarılamaz.”
Son olarak bana göre dostlar; nihilizm de bir inanmadır, ama inanmanın karanlık yüzü yani Tanrısız bir inanma. Nasıl nezle olursun da burun bütün yemeklerin tadını aynı algılar ya da depresyonda iken hüzün ve sevinç bir ve aynı algılanır. Nihilizm de böyle, aynaya karanlıkta bakmak gibi bir şey.
Kalın sağlıcakla.
Görüş ve önerilerinizi gönderebilirsiniz: [email protected]