Hacı Bektaş’ın ünü her yana yayılmıştı, her taraftan erenleri görmeye geliyorlardı. Akşehir’i mekân tutan ve çevresinde 300 kadar dervişi bulunan Seyyid Mahmud Hayrani kendisinden sonra Anadolu’ya gelerek Kırşehir yakınlarındaki Suluca Karahöyük’e yerleşen Hacı Bektaş’ı Veli’yi dervişleri ile ziyarete gitmeye karar verir.
Dervişleri Hayrani’ye: “Biz bu dağlardan gidemeyiz. Dağın birinde çok heybetli bir Aslan. Diğerinde ise yılanlar geçit vermez. Biz dağların etrafını dolaşarak gidelim. Hayrani: “Hayır, dağlardan gideceğiz.” Hayrani ve dervişleri yola çıkarlar.
Aslanlı dağa geldiklerinde Aslan heybetle kükreyerek Hayrani’nin ayakları önüne uzanır. Hayrani aslanın sırtına biner. Diğer dağa geldiklerinde yılanlar etraflarını sarar. Hayrani 3 yılanı eline alır. Birini ayağına üzengi, birini Aslanın ağzına dizgin, diğerini eline kırbaç eder ve Hacı Bektaş’a bu şekilde gider.
Hayrani’nin ziyaretine geleceği Hacı Bektaş Veli’ye ayan olur ve yanındakilere “Minderimi at kayaya koyun, bugün bana bir er gelecek.” der, at kayanın üzerine oturur ve Seyit Mahmut Hayrani’yi bekler. Sulucakarahöyük’e yaklaşınca, bu hali Hünkâr’a haber verdiler, “Alilersırtı’na yaklaştı” dediler. Hünkâr, “O gelen kişi canlıya binmiş, gelmiş; biz cansıza binelim” dedi. “Kızılca Halvet” yakınında bir kızıl kaya vardı, bir dam duvarı kadar büyüktü. Hemen o kayanın üstüne bindi, “Ey kayacık” dedi, “Tanrının izniyle o gelen erenlerden yana yürü” buyurdu. Kaya, hemencecik kuş uçar gibi gürleyip Alilersırtı’na doğru yol almaya başladı. Bu nedenle kayanın başı, tıpkı bir kuşa benzer.
Öte yandan Seyyid Mahmud-ı Hayrani de Aslan üstünde, elinde yılan, gelirken bir de baktı ki Hünkar, cansız bir kayaya binmiş, yürütüp gelmede olduğunu gördü. “Er nazarında küstahlık, edepsizlik etmişiz” deyip Aslandan indi, yılanı da elinden attı. Hünkar’a karşı vardı.
Hünkar, kayaya “Dur” dedi, kaya durdu. Seyyid Mahmud’la dervişler, Hünkar’ın eline ayağına düştüler. Mahmud Hayrani : “Senin gözlerindeki ışığa hayran oldum.” der ve kendisine “Hayrani” lakabını takar. Tekke kayanın dibinde oturdular. Tam bir hafta Sohbet ettiler, yediler, içtiler, semah döndüler, safa ettiler. Çevreden duyan, işiten muhipler, aşıklar da geldiler.
Bir hafta sonra Seyyid Mahmud Hayrani, peymançeye durdu, izin istedi. Hünkar, “Hayran’ım yürü, seni o bulunduğun yere saldık; orası, ekmeğin olsun” dedi. Seyyid Mahmüd-ı Hayrani, erenlerin safa – nazarını aldıktan sonra vedalaşıp Akşehir’e doğru yola koyuldu. O kaya hala Tekke Kaya olarak anılmaktadır.
Not 1:Menkıbeler: Velîlerin, Allahü teâlânın sevgili kullarının güzel iş, hareket, söz ve kerametlerini konu edinen hikâye ve hâtıralar, bu hususta yazılmış kitapları. Bu hayat hikayelerine rivayetler karıştırılmaktadır.
Not 2: Saltukname’ye göre; Hacı Bektaş Veli davetine Seyyid Mahmut Hayran gitmemiştir. Aslana binerek ve yılanı kamçı yapan Karaca Ahmet’tir.
Not 3: Yazanı meçhul olan ancak Uzun Firdevsî tarafından yazıldığı tahmin edilen bu Vilayetname (Menakıb-ı Hacı Bektaş Veli), XVI. asırda yani yaşadığı tarihten geç döneme ait olmasına ek olarak, Anadolu’daki birçok meşhur mutasavvıfı Hacı Bektaş’a mürit gibi gösterme gayretiyle üretilmiş menkıbelerle doludur. Dolayısıyla tasavvuf tarihi araştırmalarında kullanılırken çok dikkatli olunmalı ve daha eski kaynaklar ihmâl edilmemelidir.