Yazı bitirdik. Sıcak günler yazdan bir anı olarak kalacak. Hıdırlık, Engilli, Doğrugöz mesire yeri gezmeleri artık geride bir anı olarak kaldı. Ağustos ayında gökyüzünü bulutsuz görüyorduk. Haftanın yorgunluğunu attığımız tatil günlerindeki mesire yerleri de yok artık. Ailece gideceğimiz, eğlenebileceğimiz yerler bulmalı.
Eylül iç karartısı, bulut, yağmur. Eylül ayı bende ilkokul anılarımı hatırlatır. Kaç yıl önceydi Cumhuriyet İlkokulu’na gittiğim yıl. Okula dik bir yokuştan iniyordum. Zaten iki yana açılan evimizin o devasa kapısından da okul görünüyordu. O dik yokuştan inerek varırdım okula. Elimde çantam, yavaş yavaş inerdim. Çok zaman annem götürürdü. Okulun kocaman bir kapısı vardı. On beş ayağa yakın mermerden bir merdiveni. Kocaman bir okul. Okulun önünde sıra olurduk.
Öğretmenimiz vardı Müzeyyen Yaman. Korkarak, çekinerek başlamıştım ilkokula. Öğretmenimiz okulu sevdirmede çok yardımcı olmuştu. (Ne iyi bir öğretmendi. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.) Her Eylül ayı gelince, sanki yeniden okula gidecekmişim gibi gelir bana. İçim ürperir. Eylül ayında bulutlanan hava gibi içime bir hüzün çöker. Tuhaf sıkıntılı bir ay gibi gelir bu ay bana.
Yine o yokuştan aşağıya, Cumhuriyet İlkokulu’nun önüne geldim. Kaç yıl geçmiş bu yollardan geçmeyeli. Baktım okuluma doya doya. Onca yıla, onca yağmura kara karşı sapa sağlam yerinde duruyor. Karşısındaki çıkmaz sokaktan (Bayram Sokağı, Akşehirlilerin bildiği diğer adı ile Faytoncu Sabri Sokağı) pek çok ev yıkılmış. Tam karşısında Saray Sineması’nın makinisti Bayram’ın evi vardı, yıkılmış. Şu köşede de bir ev vardı, o da yok, pek çok ev yıkılmış. Okul Belediye olmuş. Yıkılan ev yerlerine otomobilleri sıralamışlar. İçim titredi, ürperdim Eylül ayında.
Yaz gelmiş geçmiş, anılarla birlikte. Yürüyorum köprünün üstünden çarşıya doğru. Yürüyorum anılardan kaçarak. Bitti gitti bir yaz ayı daha. Erkenden çıktım yola. Belediye araçları geliyor, bir bir. Çok erken daha. Sokakta kimseler yok. Çocukluğumu, çocukluk arkadaşlarımı arar gibiyim bu yollarda.
Sarı yapraklar uçuşuyor yollarda. Nasreddin Ekmek Fırını’nın önünden geçiyorum. Mis gibi ekmek kokuları geliyor burnuma. Kimseler yok sokaklarda. Fırın arabasına ekmekler konuluyor. Bir müşteri iki ekmek aldı. Derken karşı kaldırımdan bir insan geçiyor. Eylül ayının hüznü de sanki üstlerine çökmüş gibi. Eylül ayının hüznünü taşıyarak yürüyorum.
Bir mutluluk arıyordum, köşedeki çay ocağına oturdum. Çayım geldi. Eylül ayının serinliğinde içim ısındı. Bu Eylül ayında mutluluk olarak şu an içtiğim çayım ve geçmişten bugüne paylaşabildiğim anılar kaldı. (AKŞEHİR, EYLÜL-2023)