AKPARTİ’ ye KARŞI GİRİŞİLEN 17 ARALIK TARİHLİ TC. HÜKÜMETİNİ BİTİRME VE YIKMA OPERASYONLARI IŞIĞINDA DOSTTAN, DOSTLARA ÂCİZANE TAVSİYELER:
Şimdiye kadar ve şimdiden sonra:
SENİ KİM SEVERSE, SEN DE ONU ÇOK SEVECEKSİN.
PARA-MAKAM-ŞAN-ŞÖHRET GİBİ DÜNYEVİ DEĞERLERİN KULU-KÖLESİ OLMAYACAKSIN.
ETRAFINDAKİ MUTLU AZINLIĞIN GETİRDİĞİ BÜYÜLÜ YALAN HABERLERE İNANMAYACAKSIN.
Düşte gör, derler. Hasta olduğunda başucunda her zaman, kim vardı? Yemek masalarında ve sürür zamanlarınızda, fıstıklı helva yerken yanında kim var. Bir bak. Koç yiğitlerin kahramanlıklarını unutmayacaksın.
TÜRK BİLGE DEDELERİMİZE AİT HİKMETLİ ATASÖZLERMİZDE, DOST VE DÜŞMANIN ARASI AÇIK GEREK OLMALIDIR. DOSTUNA DOST GİBİ DAVRAN, DÜŞMANINA DOST GİBİ DAVRANMA BUYURULUR. Buradaki inceliği anlamayanlar, birkaç kere tekrar ederlerse konuyu kavrarlar umarız. Ya da eski düşman dost olmaz, çakal derisi post olmaz. Derler.
Emevi Saltanat Devletinin yıkılışı ile başlayan Abbasi Saltanat Devletin kurulması sürecinde; Asaleten Şanlı Türk kavimden olan Ebu Müslim Horasani Hazretlerinin tarafından söylenen aşağıdaki satırlarda izah etmeye çalışacağımız sözün tam metni şudur. Onlar zararlarından emin oldukları için; dostlarını uzak tuttular. Kendilerine bağlamak ve kazanmak için de; düşmanlarını yakınlaştırdılar. Yakınlaştırılan düşman dost olmadı. Ama uzaklaştırılan dost düşman oldu. Herkes düşman safında birleşince yıkılmaları mukadder oldu.
Ebu Müslim Horasani Hazretlerinin tarihe altın harflerle yazdırdığı bu ulvi kelamı biraz açalım isterseniz.
ONLAR DEDİKLER: DOSTLARIMIZDAN BİZE BİR ZARAR GELMEZ DİYE VE DÜŞMANLARINI DOSTUMUZ OLUR SANARAK, ACEMİCE DAVRANARAK, DÜŞMANALIRINA YAKLAŞTILAR, DOSTLARINDAN DA UZAKLAŞTILAR, ONLARI YANİ: HAS DOSTLARINI İHMAL ETTİLER. BÖYLECE DÜŞMANLARI ONLARA DOST OLMADIĞI GİBİ, DOSTLARINI DA KAYBETTİLER. BU KUTLU KELAMI İLE: DAĞILAN TÖRESİ BOZULAN, YURT VE OTAĞLARINDAN OLAN, TÜRK VE MÜSLÜMAN KAVİMLERİNE HİTABEN VE DAHİ GÜNÜMÜZE HİKMETLER SAÇMIŞTIR.
Gelelim günümüze: Makamı, mevkisi, eğitimi, soyu, sülalesi, maddi durumu, karşısına çıkan piyango ve loto vari imkânlar, gelip geçici şöhretler, saltanatlar, ne olursa olsun, eğer ruhu maderinde insanlıktan eseme varsa: İNSAN, DOSTLARINI VE KENDİSİNİ ALLAH İÇİN SEVENLERİ, ÖLENE DEK UNUTMAMALIDIR. Buna VEFA da denir. Ahde vefa. Yani İstanbul’daki bozası ile ünlü, Vefa Semti değil. Büyük harflerle yazıyorum ki: Ta gözlerinin içine iyice girsin diye.
Belki bulundukları yerlere; Allah-u Âlem bir zamanlar onun dostlarının, leyle-i gecelerdeki yapmış oldukları, duaları ile gelmişlerdir.
Bu dualar, yelkenleri şişiren rüzgârlar gibidir. Nasıl ki: Rüzgârlar kesilirse, yelkenliler şişmez ve iş göremezse, işte duası kesilenlerin hali budur. Belki: Dostları Allah CC. ile Naz e Niyaz halinde bile olabilirler.
Kim bilir.
O bununda mı duası kabul olacak ya hu dese de? Eski dostlarını yani bir zamanlar dua et bize dediği, ağabey bildiklerini şimdilerde tanımasa da...
Kimde ne var? Onu ancak Allah CC. Hazretleri bilir. Evliya üç kısımdır. Kendi bilir, el bilmez. El bilir kendi bilmez. Ne el bilir ne kendisi bilir...
Durağanlık, atalet, ise denizin ortasında durakalan, bir yelkenlinin, dalgalarını etkisin ile kıyıdaki kayalara vurma ya, da açık denizlere sürüklenerek kaybolup gitmesi ve yok olması demektir... Gene de bu bilinmez menzillere gidiş ve belki de yok oluş ona bir zamanlar dualar eden dostlarını üzer. Bu tavsiyeleri önce kendime, sonra değer ifade eden okuyucularımıza dua saygı ile arz ederim.