GÜNDEM

ÇAY MAHALLESİ’NDE BİR GÜN

Güneş ilk ışıklarını Sultan Dağları’ndan bu mahalleye gönderir, sabah Çay Mahallesi’ne gelirdi. Sabah ezanı ile uyanırdı insanlar.  Sabah ezanı ile uyanan bu mahallede çatal iğne ile tutturulan pencere perdeli evler vardı. Küçük küçük pencereli evler.

Yuğa taşlı toprak damlı evler.  Sabah ezanı ile uyanan insanlar, yer yataklarının toplanması ve toprak evlerde odaların her bir köşesindeki minderlerin orta yerdeki sofranın etrafında toplanması ile kahvaltılarını atıştırırdı. Memur amir takımı, kırık bir ayna karşısında telaşla tıraşlarını olurlar.  Leğenlerin başında yüzlerini yıkarlar. Okula gidecek çocuklar Akşehir tatlı uykusundan uyanmaktadır. Her evde bir uyanış başlamıştır. Sabaha, işe uyanıştır bu! Tatlı bir telaş, bir koşuşturma. Artık her evde heyecan ve canlılık vardır. Tahta merdivenlerde ayak sesleri, gürültüler, bağrış çağrış yavaş yavaş duyulmaya başlar. Çalışanlar iş yerlerine, çocuklar okula ya da sanayide  bir usta yanına meslek öğrenmeye giden çocuklar, heyecanlarını, telaşlarını, sabahın mutluluğunu Çay Mahallesi’nin sokaklarında yağan yağmurla çamurlanan yollarına bırakır umut içinde işlerine giderler. Bir fayton geçer mahallenin faytoncusu Faytoncu Sabri ara sokaklardaki evleri sarsarak ya şehre doğru Anıt Alanına doğru ya Akşehir Tren Garı’na doğru gider, ya yolcu alacaktır ya da akşamdan rötar yapan trenden şehre geç gelen Akşehir postasını faytonu ile getirecektir.

Birazdan güneş olanca güzelliği ile Çay Mahallesi’nde belirir. Güneş tek katlı köhne, neredeyse yıkıldım yıkılacağım, yorgunluktan olduğum yere çökeceğim diyen evlerin pencerelerinden dolar. Beşikte sallanan yumurcakları, odanın bir köşesinde akşamdan babasının getirdiği misketle oynayan çocuklara kadar sıcaklığı ile ısıtır.

Çay Mahallesi herkesin birbirini tanıdığı bildiği, köklü Akşehirlilerin oturduğu mahalle. Herkes birbirini tanır, bilir. Yalnız sokaktan geçen yabancılar hemen bilinir. Hemen mahallede kapı önlerinde oturan kadınlar konuşmaya başlar “Bu kim? Mahallemizde ne arıyor? Kime gelmiş, kimden gidiyor?”  Bu sokaktan, bu mahalleden geçenler şaşırırlar. Bu mahalle birkaç çıkmaz sokakla kaplı bir mahalle. Cumhuriyet İlkokulu ve Faytoncu Sabri ismi ile anılagelmiş  bir mahalle. Şehrin ilk okullarından Cumhuriyet İlkokulu ve şehrin ilk Faytoncusu Faytoncu Sabri yine Çay Mahallesi şehrin ilk gazetecisi ve gazeteyi kuran Ahmet ŞENER ile tanınmış bir mahalle. İlk okulu, ilk faytoncusu ve ilk gazetecisi Çay Mahallesinde. Bu mahalle ilklerin mahallesidir. Yine kapı önlerinde oturan, allı, güllü, morlu elbiseler giyen analarımız, kardeşlerimiz.

Bu mahallede kimler yoktur ki her çeşit insan vardır. Faytoncu, yaylıcı, at arabacı, gazeteci, kasabı, manavı, bakkalı, nalbandı, okula giden, usta yanına giden çırakları, daha kimler kimleri vardır bu mahallede.

Bu mahallede memur amir takımından çok emeği ile geçinen insanlar vardır.  Okuyanı da yok değildir ya bu mahalle daha çok emeği ile geçinen insanların mahallesidir. Herkesin kendisine göre bir işi vardır. İşsiz güçsüz insana bugün de olduğu gibi bundan yıllar öncesinde iyi gözle bakılmaz. Öyle avare gezen insan sanki insandan sayılmaz. Kahvede bir toplantıda konuşulmaz, konuşulsa da sanayide olsun, kahvede olsun, fabrikada olsun bir çalışanın yanında iş verilmeye o kişiyi iş sahibi yapılmaya çalışılır ve yapılır da. Kim olursa olsun bir iş sahibi olmalı, sabahtan işine gidip akşama işten evine dönmelidir. Emeği öğrensin, çalışmayı alın terini öğrensin ki akşam koltuğunun altında bir ekmekle dönebilsin. Sağda solda haytalık yapmasın. Genelde mahallede  en erken evlerine Cumhuriyet ilkokulunda okuyan çocuklar döner, sonra memur amir takımı, sonra da sanayide çalışan çıraklar ve ustalar dönerdi. Yorgun argın işten dönmenin akşama kadar yorulmanın mutluluğu ile eve dönmenin tadına doyum olmazdı. Bu mahallede akşama eve dönmenin dönüşte eve gelirken koltuğun altında bir ekmek almanın manavdan, kasaptan, bakkaldan alışveriş yaparak dönmenin tadı çok başkaydı. Çevreye ve mahalleye girmenin sevinci, çalışmanın, alın terinin mutluluğu, bundan güzel bir şey var mıydı hayatta?

Sabahtan işlerine gitmek için yol alan mahalleli Cumhuriyet İlkokulu’nun önünden iner; mezarlığın önünden kimi sanayiye, kimi Aş Evinin önünden akşama kadar şehrin insanı olurlar. Akşama kadar ekmek parası kazanma peşinde koşan mahalleli akşam eve bir ekmek alıp dönmenin mutluluğu peşinde koşarken ya evde küçük yaramazlar ile uğraşan anneler. Yemekti, aştı, işti derken, kundakta unutulan, ağaçlar arasındaki salıncakta sallanarak uyutulan bebekler. Zaman bulunursa kapı önlerinde dedikodu yapılacak zamanlar. O zamanlar şimdiki gibi tüp, doğal gaz yok, ispirto ocağı var. Çok zaman evlerin hayatında ocaklarda yemek pişirilir, ahırda ata koyuna, kuzuya, ineğe bakılır. Hanayda yemek pişirilirken çocuklar sabredemez annelerinin şalvarından çekiştirir. Çoğunun eline kuru bir ekmek verilir, kimine salça, kimine yoğurt sürülür, bazısının eline bir elma armut verilir, çocuklar yemek pişinceye kadar bunlarla avutulur.

Akşamları mahalle sıkıcı olur. Herkes toprak damlı yuğa taşlı evine çekilmiştir çekilmesine ya sabahtan akşama kadar şehrin kalabalığında sanayisinde çalışanlar artık mahalleye en yakın kahveye giderler. Burada işsiz gençlere iş, işi gücü olan bekâr erkeklere kız bulunur. Bıyığı yeni yeni terleyen gençler birkaç bardak çaydan sonra birbirlerine aşklarını anlatır.

Kahveciye radyo açtırılır, ajans haberleri pür dikkat dinlenir. Hele ki şarkıdır, türküdür bir hava çalınsın radyoda türküye eşlik etmeler başlar.

Eşleri kahveye gönderen kadınların sabahki dedikoduları bitmek bilmez bu kez de karşılıklı pencerelerden birbirleri ile konuşmalar “ Huuu Komşuu!” ile bir başlar ki kahveden eşler dönünceye kadar konuşmalar, dedikodular sürer gider.

Neden sonra kahve kapanır ki mahalleli tek tek evlerine dönmeye başlamıştır. Kapanmayan, biraz kapatmayı geciktiren kahvehanelere bekçiler gelir. Orada kahve sahibi “hemen kapatıyoruz, son bir masa kaldı…”  Derken, Bekçi ”Beş dakika!” der, “birazdan yeniden uğrayacağım!” Bekçi bir elinde feneri, bir elinde düdüğü ile mahallenin o uzun yolunda ilerler, gece yarılarına kadar bu mahallede sokakları gezer, nadir de olsa hırsız kovalar, kavgacıları ayırır, olmadı derdest edip karakola götürür. Bilir ki “beş dakika” dediği kahve kapanmamıştır, bir on dakika filan sonra tekrar kahvenin önünden geçer, bakar kapanmış, gururla ve sert adımlarla, düdüğünü öttürerek mahallede dolaşır ve karşılık bir bekçiden düdük sesini bekler ki bu düdük sesi “mahalle huzur içinde” düdüğüdür. Bütün mahalle yarına uyanmak için uykuya dalmış, mutlu ve huzur içindedir artık. (20/10/2024 -Akşehir)

{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }