Namaz, kulun Allah’a (c.c) kendisini en çok yakın hissettiği, Cenab-ı Hak’kın kulunu huzuruna kabul ettiği bir ibadettir. İslam dinimizin olmazsa olmazı olduğu için de, Hz. Peygamberimiz (s.a.v) namazın “EN HAYIRLI AMEL”  olduğunu hadisi şeriflerinde belirtmiş, kıyamet gününde hesabı sorulacak ilk amelin de, namaz olacağını bildirmiştir…. Bu sebeple namazın terk edilmesine asla izin vermemiş, ima ile de olsa kılınmasını istemiştir. Hz. Peygamberimiz diğer bir hadisi şeriflerin de ise “ Kim namazı kasten terk ederse, Allah’ın (c.c) himayesi ondan uzak olur”  buyurmuşlardır….

  

    Etrafımız da bazı insanların namaz için saçmaladığı bazı sözlere, sizlerin de şahit olduğunuzu düşünüyorum.  En çok işittiğimiz sözlere de dikkatinizi çekmek istiyorum…

 

*  Ya ben aslında namaz kılacağım da, şu ve bu işlerimden dolayı yetiştiremiyorum.

*  Yaşım daha genç hele bir emekli olayım, bak sabah akşam alnım secdeden kalkmayacak..

*  Benim kalbim temiz, yaratan benim kalbimi biliyor.

*  Ya şunu da yapayım, bunu da yapayım, hele şu da olsun, bu da olsun bak o zaman görürsünüz, namaz nasıl kılınırmış

*  Namaz kılanları da görüyoruz sanki çok mu dürüstler……  v.s….v.s sırala sırala bitmez….

  

     Bizler, birer aciz ve günahkar kullarız sevgili dostlar… Hepimiz olmasa da, çoğumuz böyle düşüne düşüne Camilerimizi  başıboş, evlerimizi şeytan yuvası, kalplerimizi simsiyah bir kor haline getirdik. Bizler kimiz ki kılacağım, yapacağım diyebiliyoruz? Yarını değil, biraz sonrayı görebilecek miyiz? Kılacağız dediğimiz namazın, vaktindeki ezan sesini duymak bizlere nasip olacağını nerden biliyoruz?

 

     Bence Azrail (a.s) ile tanışıp görüşmeden önce, oturup bakış açımızı ve düşünce tarzımızı bir gözden geçirmemiz gerekmektedir....Namazı neden kılamıyorum? BEN NASIL BİR GÜNAH İŞLEDİM Kİ CENAB-I HAK beni huzuruna kabul etmiyor… İşte meseleye bu yönden yaklaşıp,  tövbe kapısı kapanmadan bir çözüm üretmemiz gerekmektedir.

 

    Namaz ibadetinin rükünlerinin neler olduğu Kur’an ve Sünnette belirtilmiş olup, nasıl uygulanacağı da bizzat Hz. Peygamberimiz (s.a.v) tarafından sözlü ve uygulaması gösterilerek ortaya konulmuştur. Bu rükünler iftitah tekbiri, kıyam, kıraat, rüku, secde ve ka’de-i ahiredir… ALLAH TEALA Bakara suresin de “Gönülden boyun eğerek ALLAH için namaza kalkın” Hac suresin de ise “Ey iman edenler, rüku edin, secde edin, Rabbinize kulluk edin ve hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz” buyurmuştur.

 

    Rükünlerden her hangi birinin mazeretsiz olarak terk edilmesi halin de namazın sahih olmayacağını söyler mezhep imamlarımız. Ancak dinimizde sorumluluklar, kulun gücüne göre belirlenmiş, gücü aşan durumlar için kolaylaştırma ilkesi getirilmiştir. Namazın rükünlerinden herhangi birini yerine getirmeye engel olan rahatsızlıklar da kolaylaştırma sebebi sayılmıştır. Buna göre; Namazı normal şekli ile ayakta kılmaya gücü yetmeyen kimse için asıl olan namazını oturarak kılmasıdır. Böyle bir kişinin namazını kendi durumuna göre diz çökerek veya mezhep imamlarının kabul gördüğü(hangi mezhebe göre ibadet ediyorsak) bağdaş kurarak, yahut ayaklarını yana, ya da kıbleye doğru uzatarak kılması gerekmektedir. Hz. Peygamberimiz (s.a.v) nasıl namaz kılacağını soran hasta bir sahabiye “ Namazını ayakta kıl. Eğer gücün yetmezse oturarak, buna da gücün yetmezse yan üzere kıl” buyurmuşlardır.

 

   İslam dinin de zorlaştırma yok kolaylaştırma vardır, ilkesini bizler çok sever olduk… Gece yarılarına kadar tv seyreden birisine sabah namazına kalkmak zor geliyor ise, kolaylaştırmak için de namazı kazaya bırakıyorsa vay halimize… Sağ elinizle yiyiniz, sözüne yapamıyorum ya Resulullah diyen Sahabiye, sağ elinle yiyemez ol diyen bir peygamberin ümmetleri değil miyiz? İyi madem yiyemiyorsun o zaman sol elinle yemeğe devam et dememişse, bizlerde oturmaya gücümüz yettiği halde, oturamıyorum ya Resulullah diyorsak, artık gelecek cevabı da biliyoruz demektir.

 

    Zamanında namazda oturulması için birileri oturulabilir diye tabureye ruhsat vermiş, tabure iskemleye, iskemle sandalyeye, sandalye sıralara, sıralar sıra düzenine, sıra düzenleri sert oluyor diye yumuşak yumuşak minder ve halılar ile kaplamalar ve en son olarak ta koltuklar gelmeye başladı camilerimize.. Ne yapsın cemaat, zorlaştırmayınız, kolaylaştırınız sözü var ya onu uyguluyorlar… Ağrı sızı yapmasın bir tarafları ki, rahat rahat kılabilsinler namazlarını……. Bir yerleri yara bere ise sıkıntı içinde olanlara değil sözümüz ama Hz.Aişe  Validemiz(r.anha)  “Resulullah (s.a.v) efendimiz ölüm hastalığın da bağdaş kurarak namaz kıldı” demiştir sözünü de aklımızda tutmalıyız her zaman….

 

   Sonuç olarak; zorlaştırmayınız kolaylaştırınız sözü, suyun olmadığı yerde teyemmüm yapın gibi durumlarda geçerlidir. Nasıl ki oruçlu iken hafif bir yorgunlukta veya hafif bir parmak sızısı için orucu bozmuyorsak, hafif bir ağrı veya sıkıntı da, namazlarımız da tabure ve benzeri cisimleri kullanmamalıyız. Özellikle de Camilerimizde tabure v.s malzemeler çok kötü bir görüntü sergilemekte, cemaat arasında sık bir saf oluşturmaktan ziyade,  saf bozukluğuna neden olduğu gibi saflar arasında kopukluk meydana getirmektedir.

     Atalarımız o kadar güzel camiiler inşa etmişler ki, kubbe ve minarelere o kadar güzel ince tasarım ve nakışlar işlemişler ki, savaşlarda ayağı kolu bacağı eksik insanların o dönemlerde çok olmasına rağmen tabure iskemle koydurtmamıştır. Kurtuluş savaşımız da milyonlarca gazimiz olmasına rağmen camilerimiz de yine tabure ve iskemle olduğunu hiçbir tarih veya camii adap ve kültüründe rastlamamaktayız.

   Sayın Müftüm ve Sayın imam ağabeylerime seslenmek istiyorum. Gelecek nesil, Camilerde  koltuğa oturarak namaz kılındığını örnek almasınlar kendilerine. Bu durumun vebali ve günahı varsa, bunun size ait olacağını unutmamalısınız….CENAB-I HAK (c.c) sağlık sıhhat versin bizlere. Diz çökerek, halı üstünde oturarak namaz kılan kullarından eylesin İNŞAALLAH…..amin…..