“Sevginin ve aşkın hayatın anlamı sensin” demek istiyordu. “Sen.” demek istiyordu, “Sen, nefes alıp verişlerim, yüzümdeki tebessümüm, kalbimin hızla çarpması, mevsimlerim ritminin değişmesi, kışın yaz, güzün ilkyaz olması senin gülüşünde saklı. Sen benim bitmeyen şiirim, hikâyemsin. Sen benim günüm, gecem, güneşim, ayım, yıldızımsın. Sen öyle güzelsin ki bense senin güzelliğin karşısında çirkinim.” demek istiyordu.

Bir güzellik ve karşısında güzelliğin hayranı olup onu seven bir kalp. Bir sınır var sevgiler arasında uzun bir yol var, olsa olsa bu bir rüya olmalı, bu düşsel bir sevi.

Her görüşündü kalbinin hızla atmasın nedeniydi, kalbi, gözü, eli, yüreği her şeyi oydu.

Söyleyebilir miydi sevgisini? Uzaktan bir sevgiydi. Biliyordu ki söyleyemezdi düşündüklerinin hiç birisini. Bu şekilde sevgi olmaz, bu uzaktan sevgiydi. Uzaktan birini sevmek. Sevgiye bu yetmez. Başka şeyler olmalı. Konuşmalı. Sevmeli, sevdiğini hissettirmeli. Sevgi kuru söz değildir ama sevdiğini de sözleri olmasa nasıl hissettirmeli?

Karşındaydı işte. Hayatın anlamı, eli, gözleri, yüreği, kış ayını yaza çeviren, tutkusu, sevdiği, bağladığı, hayatının anlamı. Karşısındaydı işte. Selvi boylu, her göreni büyüleyen gözlüsü, söyleyebilir miydi sevgisini? Söyleyeceklerini unuttu; ne kadar yakınsa o kadar uzaktı.

Ne yapsa onun sevgisini kazanabilirdi? Ya sevdiği onda ne bulabilirdi ki?

Olmaz sevdaydı, onmaz sevda.

Sebepsiz bir güzelliğe tutku.

Yok muydu hayatta böyle sevgiler?  Her şeyiyle, olduğu gibi seven, onu o olduğu için seven yürekler. Sevmiş, uzakta olsa, yakında olsa.

Kalbin atıyorsa onunla, çarpıyorsa adıyla, bitmesin bu masal, bitmesin bu rüya, uzak da olsa yakın da rüya da masal da olsa sevgi.

Uzak bir sevgi, adı konulmamış, bir rüyaydı, masaldı sevgi.