Ama beklenenin aksine bu keşif yolculuğunda kalabalıkları terk etmemiş, elini eteğini toplumdan çekmemiş, tam tersine olabildiğince toplum içinde yaşamayı tercih etmiştir. Spinoza’yı benim için ilginç kılan tam da bu yönü. Toplumdan kaçmadan, toplum içinde kalarak mutlu olabilmeyi başarmak.

Spinoza, zevk ve mutluluğun apayrı şeyler olduğunu çok iyi kavramış bir filozoftur. Azla yetinmeyi ilke ediniyor, sağlığını korumasına ve yaşantısını sürdürmesine yetecek kadar parası olsun başka bir şey istemiyor.

Onun yaşam sevinci, bilmekten gelen bir mutluluktur. Ne gezmek ne gece alemlerine akmak ne son model otomobillere binmek ne de bir eş arayışı... Spinoza bu zevklerin belli süre zevk verdiğini, devamlı mutluluğu sağlamadığını savunuyor. İnsanın sürekli mutluluğu sadece bilmek ve keşfetmekle mümkündür. Ve diyor ki­: İnsanın başına bela olan o doyumsuzluk sadece bilgi arayışında bir mücevhere dönüşebilir. Yurdundan kovulmasına, aforoz edilmesine, acı ve zorluklar içinde bir yaşam yaşamasına rağmen Spinoza öldüğünde berberi onun hakkında şunu söylemiştir­ ”O çok mutlu bir adamdı, ben ona mutlu Spinoza derdim.”

Spinoza’nın “Aklın ıslahı üzerine bir inceleme” isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Yok arkadaş ben felsefe kitaplarına para vermem ama okumakta isterim dersen onun da çözümü kolay. Gelir kitabı benden alır okursun.

Sağlıcakla kalın!

Görüş ve eleştirileriniz benim için önemli; [email protected]