Belediye Parkı’nın karşısında belediye binasının önüne belediyenin makam arabası geldi, içerisinden belediye başkanı inecekti ki makam şoförü başkandan önce inerek aracın kapısını açtı, sonra başkan belediyeye doğru yürüyordu ki parktan birkaç kişi koşarak başkanın etrafını sardılar; kim bilir ne işleri ne müşkülleri vardı. Belediye başkanı önde, onun yanında şoförü ve birkaç vatandaş hızlı adımlarla belediye binasına girdiler, belediyenin önündeki havuzun suyu devir daim sularını yükseğe çıkartıyor, tekrar havuzun içerisine düşürüyordu.

Belediye Parkı adeta şehrin göbeğinde. İlk bakışta çevresine bir bakarsınız ki belediye binası vardır, yanında Akşehir Halk Kütüphanesi, yanında Saray Sineması, Belediye Düğün Salonu, -geçmişte Saray Sineması’nın yanında Akşehir Belediye Binası- ne güzel değil mi ne ala! Yine dükkanlar, mağazalar, alışveriş merkezleri, kitapçılar, fotoğrafçılar, bütün bunlar belediye parkının etrafında dağılmıştır.

Ne diyordum Saray Sineması’nın öğle 14.00 matinesindeki filme yetişmek için oturan okulu kırıp belediye parkında oturan Ali ve Hüseyin’i unuttum sanmayın, hikâye şöyle:

Ali Belediye Parkına gelmeden önce okulu kırıp da sinemanın karşısında Avcılar ve Atıcılar Kahvehanesinde birkaç bardak çay içtikten sonra biraz dolaşmış oradan da ilk önce parka gelmişti. Belediye binasının ve Halk Kütüphanesi’nin önündeki çiçeklerin kokusu burnuna geliyordu; Belediye Parkında kendisi gibi okulu kırıp hatta sigara içen gençlerin sesleri geliyor, sesler havada yayılıyor, seslere garsonların ocakçıya söyledikleri “iki çay yap, demli olsun, bir soda çek!” gibi sözleri duyuluyordu.

Ali saatine baktı, film saatine daha yarım saat vardı, bu Hüseyin’de nerede kalmıştı?

Önü sıra Akşehir Perşembe Pazarı’ndan iki pazar çantası ile geçen yaşlı bir teyze geçiyordu. Hemen koştu, bu yaşlı kadına yardım etmesinin uygun olacağını düşündü, Hemen çantaları elinden aldı. İki çantayla birlikte yaşlı kadınla Takır-Takır Sokak’taki evine kadar kadına yardım etti. Sonra tekrar parktaki masasının başına geldi. Saate baktı; bir on beş dakika daha geçmişti, “Ulan nerde kaldı bu Hüseyin?” diyordu. Sabah konuşmuşlardı.

Birden Hüseyin’i gördü. Belediye Düğün Salonu’nun parka giriş kapısından ağzında sigara ile geliyordu.

Hüseyin,

-Ee nasılsın, bakalım? Ben gelinceye kadar kaç bardak çay içtin?

Ali,

-Nerede kaldın? Hatalısın!

Hüseyin,

-Ancak gelebildim, ayrıca ne hata yapmışım? Film başlamadan işte geldim.

Ali,

-Sen söz vermiştin, hani yarımda gelecektin de burada laflayacaktık, geç kaldın, bu bir hatadır. Öncelikle insan verdiği sözü tutmalıdır. Önemli olan insanın insana güven vermesidir, sözleri ile davranışları ile karakteri ile. İnsanlara karşı sarsılan güven duygusu zamanla onlara karşı sevgisizlik ve güvensizlik ve çok affedersin onlara karşı bir iğrençlik olur. Güven duygusu her şeydir.

Hüseyin,

-Şimdi ben senin güvenini mi sarstım?

Ali,

-Evet, hem de çok.

Hüseyin ne söyleyeceğini, nasıl bir durumda kaldığını fark etmeden şaşkın ve biraz da ürkek sandalyeyi çekip Ali’nin karşısına oturmuştu. Ali yıllardır arkadaşı idi onca yıl arkadaşlıklarında kendisine hiç bu şekilde konuşmamıştı.

Üzgün ve kendisini zorlayarak, biraz da yalvarmalı bir ses tonuyla,

-Özür dilerim, haydi film başlayacak, dedi.

Ali ve Hüseyin yavaş adımlarla sinemanın yoluna koyuldular.

Ali,

-Ben her zaman gerçeği söylerim, hem de ardından değil, insanın yüzüne karşı söylerim. Ayrıca ben doğruları söylerim dostum.

Hüseyin,

-Özür diledim, istersen tekrar dileyeyim, dedi.

Birlikte sinemaya doğru yürüdüler.

Kaç yıl geçti aradan, ben diyeyim kırk sen de elli yıl.

Ne ne eski Saray Sineması ne Belediye Binası ne Belediye Düğün Salonu kaldı.

Parkın içine pek çok insan girip çıktı.

Belediye Parkı’nın ışıkları yandı. Belediye Binası, güzelim Saray Sineması, hatta ve hatta Belediye Düğün Salonu ve Akşehir Halk Kütüphanesi ’de yıkılınca koskocaman boş bir alan kaldı. Alanın etrafından bir kahvehaneden müzik sesi geliyordu. Oturduğu Anıt Alanı ona neleri kendisini yıllar öncesi arkadaşı ile birlikte gittiği Saray Sineması’nı ve o güzelim eski Anıt Alanını ve Belediye Parkı’nı hatırlatmıştı.

Sonra sevinçli bir kalabalık geldi, meydana doğru yürüdüler. Bir yerde mısır patlağı sesi, bir yerde varilde ateş, bir yerde közde çay yapılıyor, müzik eşliğinde soğukta bir mutluluk bir eğlence paylaşılıyordu.

Acaba eski Anıt Alanı’nın güzelliğini, mazide kalan o güzellikleri ve anıların yerini tutar mıydı?

Karanlık yavaş yavaş şehre iniyordu.

Neden sonra eğlence bitti.

Neden sonra, artık meydan boşalmıştı; in cin top oynuyordu.