Obama'nın başkanlığı döneminde Oklahoma eyaletinde İslami bir dernek, 5 yıl boyunca Müslümanların defnedileceği bir mezar yerinin tahsisi konusunda çalışmalar yürütürler. Bir süre sonra talep kabul görür ve yazışmalar tamamlanarak, mezarlık yerinin düzenlenmesine geçilir.
Tam da o günlerde, derneğe bir telefon gelir ve arayan kişi, annesinin vefat ettiğini ve o kişilere dair annesinin vasiyette bulunduğunu söyler. Gelen telefon dernek yönetimindekilerini hayli heyecanlandırır. Çünkü mezarlığın hazır edildiğinden dernek üyeleri dışında, kimsenin haberi yoktur!
Arayan kişiye mezarlıktan nasıl haberdar olduğu sorulunca; Kadın annesinin Çin kökenli sonradan Müslüman olduğunu, iki kardeş ve babalarının Hıristiyan kaldıklarını, babalarının İslam'ı kabul etmediğinden annesinin boşanarak, Amerika’dan Çin'e dönüş yaptığını, kardeşler olarak annelerini özlediklerini ve görüşmek için uçak biletini alarak annelerini Amerika ya davet ettiklerini, annesinin uzun süren uçak yolculuğundan dolayı rahatsızlandığını ve bu sebepten tedavi gördüğü hastane de öldüğünü, üzüntülü bir ses tonuyla anlatmaktadır.
Annemiz hastalığı döneminde, bizden telefon rehberini isteyip rehberin sayfalarını bir bir tarayarak, şu an sizi aradığımız numaranın altını çizerek, “Ölürsem bu numarayı arayın onlar benim kardeşlerim, defnedilmem hususunda size yardım edeceklerdir' diye vasiyette bulunduğunu aktarır. Telefona cevap veren kişi ise anlatılanlardan ve ilk defin olacağından, heyecanla gerekli evrakların hazırlanması ve cenazenin yarın defnedilmesi amacıyla, acele edeceklerinin taahhüdünde bulunur. Ertesi günün Cuma olması hasebiyle, İmam hutbede mezarlığa ilk defnin gerçekleşeceğini ve namaz sonrası topluca mezarlığa gidileceğini bildirir. Mezarlık, kısa sürede bölgedeki Müslümanların firesiz katılımına şahitlik eder. Kadının Müslüman olmadığı için boşandığı eski kocası ve iki çocuğu da, son görevlerini yerine getirmek için mezarlığa gelmişlerdir. Lakin katıldıkları hiçbir cenazede, şahit olmadıkları bu kalabalığı görmekten ve bunların hiç birini tanımadıklarından mütevellit, çok şaşkınlardır. Çocukları defin sonrası görevli imama, tanımadıkları halde bu insanların neden geldiklerini sorarlar.
“İlk cenaze olması hasebiyle, annenizin gömülmesi için bu mezarlığın sanki onun için hazırlanmış olduğu duygusuna kapıldık. Eğer anneniz burada değil de Çin de vefat etmiş olsaydı, İslami usullerle ve böyle bir topluluğun dualarıyla defnedilemeyecekti. Evet şaşırmakta çok haklısınız, bizler merhumeyi tanımıyoruz ama Müslümanların kardeş olduklarına ve tanısak da tanımasak da, cenazeye katılmanın görevimiz olduğuna inanıyoruz. Demek ki annenizin samimi duaları vesilesiyle, bunlar nasip oldu” der.
Kadının ailesi yaşananlar karşısında hala şaşkındır. Bu arada kızı, cebinden Arapça yazılı bir kağıdı imama uzatarak, ''Annemin Çin’e gitmeden önce, sürekli çantasında taşıdığı bu kağıdı sık sık okurken görürdüm, bunun ne olduğunu merak ettim'' der. İmam kâğıda bakar ve gözyaşlarıyla, ‘’Allah’ım evlatlarıma hidayet ver, onları doğru yola sevk et’’ diye yazdığını ifade eder. Bunu duyan kızı ve oğlu, hıçkırarak ağlamaya başlarlar. Ve bir süre sonra ikisi de, ''bizde annemizin yanına gömülmek için yer satın almak istiyoruz, ne yapmamız gerekiyor'' derler. Bunun üzerine İmam, ‘’La ilahe İllallah Muhammeden Resulullah’’ diyen her Müslümanın, buraya defnedilebileceğini söyler. Kızın ve oğlanın gözlerinin parladığını gören İmam bu fırsatı kaçırmaz ve genel hatlarıyla İslam'ı tebliğ eder, ardından benim söylediklerimi tekrar edin diyerek şehadet parmağını kaldırır ve "EŞHEDÜ EN LA İLAHE İLLALLAH VE EŞHEDÜ ENNE MUHAMMEDEN ABDÜHÜ VE RESULÜHÜ” der ve çocuklarının Müslüman olmalarına vesile olur. Saliha bir annenin samimi imanı ve dilinden düşürmediği duası hürmetine, kızı ve oğlu kurtuluşa erdikleri gibi, kendisi de Müslüman mezarlığına defnedilmiş olur. Dostlar, bu olaydan esinlenerek kendiniz ve canınızdan çok sevdiklerinizin kurtuluşu için, samimi dualar etmeye yoğunlaşmanızı rica ediyorum. Günümüzde her bireyin eşinden, çocuğundan, annesinden, babasından velhasıl sokakta ve trafikte herkesten şikayetçi olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Öyle ki, insanlarda ne dürüstlük, ne edep, ne ar, ne saygı, nede inanç kaldı, gerçekten insanlık çığırından çıkmış durumda! Her an yok sebepten birileri birilerin canına kıyıyor. Arsızlık, hırsızlık, teşhircilik, taciz, tecavüz ve şiddet daha başka ne kötülük varsa, hepsi de almış başını gidiyor. Şu olmaz diye bir şey kalmadı, her gün her şey gözümüzün önünde yaşanıyor. Olanlara o kadar alıştık ki, maalesef normal geliyor. Yaşanan kötülük ve şerlerden kurtulmanın çaresi, her şeye gücü yeten ve bize şah damarımızdan daha yakın olan Rabbimiz, yani yüce yaratıcıya sığınmak olacaktır. Yeter ki kendinize çeki düzen verin, dilinizden ve gönlünüzden samimi duaları esirgemeyin, istemeye yüzünüz olsun talebiniz kabul görsün. (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! (Kafirlere) Siz gerçeği yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.” (Furkan 77) Önce kendinizi sikaya çekerek hatalarınızdan kurtulun, ardından tövbe ederek çevrenizde örnek insan olun. Sonra sevdiklerinizin ve tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olacak, dualar edin. Kur’an ayetlerini anlayarak okuyun tatbik edin ve peygamberimizin ahlakını özümseyerek yaşayın ki, İnşaAllah kurtuluşa erersiniz. ''Hayrlı Cumalar'' mesajı göndermek değil, Cuma ve vakit namazlarını huşu ile vaktinde kılmak ve farz olan ibadetleri layıkıyla yerine getirmek sizi kurtarır. “Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebût 45) Kişilere sorgusuz sualsiz biat ederek, kimseyi kurtarıcı görmeyin!
‘’Benim şeyhim, mahşer yerinde elimden tutar ve beni cennete götürür demek, gafletin ifadesidir. Peygamberlerin dışında, peygamber efendimizin bildirdiği kişiler ve bir de, Aşere-i Mübeşşere’den olanlar hariç, kimsenin cennet garantisi yoktur.’’ Osman Nuri Topbaş - ALTINOLUK