ANILARDA AKŞEHİR 24 AĞUSTOS İLKOKULU

Mısır patlağı gibi okuldan dağıldılar. Ellerinde çantalar. Küçücük kalpleri yalansız, riyasız öğrenciler. Kapkara önlükleri üzerlerinde dağıldılar dört bir yana. 24 Ağustos İlkokulu’na gelen kaç tane yol var böyle.

Hıdırlığın önünden Bandocu Ahmet’in önünden gelen bir yol. Onun iki yüz metre kadar ilerisinden inen ikinci bir yol. İmaret Cami’nin önünden gelen başka bir yol. Yine Akşehir Devlet Hastanesi’nin önünden ve Parkın yanından gelen bir yol. Her taraf her yön sadece eğitime çıkıyor. Her yol okula. Okuldan kaçış yok. Küçük bir kız çocuğunu annesi elinden tutmuş götürüyor. Büyüğü dördüncü sınıfta. Yine bir erkek çocuğu kız çocuğu ve annesinin ardından ürkek ürkek gidiyor. O da küçük. Yine küçük küçük çocuklar kimi annesi kimi babası ile gidiyor.

Bilmediğim yerler değildi bunlar. Yıllarca ben bu mahallede yaşadım. Bu mahalleyi iyi bilirim, fakat belki de tüm aile boyunca Çay Mahallesi’nde Cumhuriyet İlkokulu’nda okuduğumuz için benim de ilk okulum, Cumhuriyet İlkokulu olmuştu. Yoksa benim de 24 Ağustos İlkokulu’nda okumamam için hiçbir neden yoktu. Ben de 24 Ağustos İlkokulu’na çok yakın bu mahallede büyüdüm diyebilirim.

Okulun arkasında kocaman bir tarla vardı. Burası bizim top sahamızdı. Bundan 30 yıl öncesine kadar bu tarlada kale direkleri hâlâ dururdu. Boş zamanlarımızı burada futbol oynayarak geçirirdik. Bir de her mahallede olduğu gibi bizim mahallemizde de güzel top oynayamayan, koşamayanlar, topa vuramayanları kaleci yaparlar ya bizim mahallemizde de kaleci olurlar, küçükleri de kalenin çok uzağına giden topları toplatırdık. Bak unutuyordum, bazen topa öyle bir vurulur ki top yolu da aşar, okulun bahçesinden getirirdik.  Daha sonra çelik çomak oyununu da bu tarlada oynardık.

Bazen başka mahallelerden Kızılca’dan, Çay Mahallesi’nden, Nasreddin Mahallesi’nden gelenlerle gazozuna maç yapılır, kale direklerinin ağları olmadığından gol olduydu olmadıydı şamatası çıkar, fakat hiç kavga olmazdı. Bağrış çağrış olurdu o kadar.

Tarlanın içerisinde okulun arkasında iki katlı, köhne yıkıldım yıkılacağım diyen yorgunluktan çöktü çökecek merdivenleri dışarıda bir bina vardı. Yılların yorgunluğuna dayanamayarak sanırım olduğu yere yıkılmıştır. Çok zaman da toplar bu binaya gelir, top izleri duvara çıkardı ve ardından ev sahibi görünürdü.

24 Ağustos İlkokulu’nu anlatırken biraz ilerde oturanlardan Kasap Ömer Ağabeyin evi vardı, eşi annemin ahretliği Müzeyyen Abla ne güzel insanlardı, ne iyi anlaşırlardı; Allah rahmet eylesin, ruhları şad, mekanları cennet olsun inşallah! Yine Muzaffer ve Mustafa Ağabeyler, ilerde Kasap Kalfa karşısında kasap Halislerin evi.

Geçmiş zamanda 24 Ağustos İlkokulu’nu anlatırken neler geldi belleğimize, neler neler? Yaşadık diyoruz, yaşıyoruz diyoruz. Geçmiş bir türlü bizden geçmiyor. Yıllar geçiyor, bir ayna karşısında geçen yıllarla birlikte bir bakıyoruz ki geçen çocukluğumuz, gençliğimiz, hayatımız olmuş. Kendimizi bir ayna karşısında yaşlanmış, bitmiş ve tükenmiş buluyoruz.

Hayat bu, kimin ileride ne olacağı belli mi? İlkokulda ne parlak, ne akıllı olan arkadaşlarımız vardı, çalışkandılar, çok çalışkandılar. İnanmayacaksınız, artık siz bilirsiniz. Bazıları okudu, bazıları da okuyamadı. Hayatı ve insanları anlayamazsınız. Geleceği bilemeyiz. Biz neyiz ki? Garip bir hayat. Kimin ne olacağı belli olmaz. Garip, muamma bir hayat! Bazen öyle şeyler olur ki hayallerimiz hayal ettiklerimiz yalan olur.

İmaret Cami’nden çıktım. 24 Ağustos ilkokulu’nun arka yolundan yıkılmış iki katlı evin önünden Müzeyyen Ablaların evinin önünden yukarıya doğru çıkacak Bandocu Ahmet’in bakkal dükkânından bu haftanın çıkan Tarkan ve Kara Murat Dergisi’nden alacaktım,

Bendeki bu geçmişi arayan, anılarda yaşayan bir sevdaydı. Düşlerde gerçeği aramaktı. Anılarda ölürdü bir yerde anıları yaşatmaktı, anılarda yaşamaktı benimki, bir aşktı.

Telefondaki ses “Ben, ben 24 Ağustos Okulu’nda okudum. İzmir’de yaşıyorum. Akşehirliyim. Yazılarınızı beğeni ile okuyorum” Dedi. Yıllardır tanıdığım, bildiğim bir ses gibiydi. Akşehirliydi. Onun için Akşehir bir özlemdi, bir sevdaydı. Sesinin tonunda Akşehir sevdası vardı, yüreği öyle, kalemi de öyle.  

İsminin Feyyaz, soy isminin Sağlam olduğunu söyledi. Google ’den araştırdım. Kimdi 24 Ağustos İlkokulu’nda okuyan Feyyaz Sağlam?

Öncelikle Akşehirliydi. Araştırmacı-yazar ve şair. 27 Aralık 1959, Argıthanı / Ilgın / Konya doğumlu. Akşehir 24 Ağustos İlkokulu (1971), Akşehir Merkez Ortaokulu (1974), Akşehir İsmet İnönü Endüstri Meslek Lisesini (1977) bitirdi. Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü (1985) bitirdi. Kars’ta öğretmenlik (1986-2000), 2000 yılından itibaren Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesinde öğretim görevlisi olarak çalışmış; pek çok şiir, araştırma ve öyküsü bulunan bir Akşehir sevdalısı, Akşehir Hikâyeleri isimli bir kitabı da bulanan bir Akşehirli araştırmacı ve yazar.  Şimdi eserlerini ve öykülerini yazmaya kalksam birkaç sayfa daha yazmam gerekecek.

Yazdığım öyküleri beğenen, sürekli yazılarımı takip ettiğini söyleyen bir Akşehirli.

Hayatı geçmiş zamanı ararken günümüzle bugünü birleştirmek, günlük yaşamın içinde birazcık da olsun, yaşamın bu insanı sıkan, bunaltan, bıkkınlık veren bu dişlileri arasında birazcık da olsun nefes alalım dedim. Anılar da gün gelir ölür, anılar ölmesin istedim. (Akşehir-2024)

{ "vars": { "account": "G-5Z2CE4T8R8" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }