Akşehir Hikâyeler kitabının kapağını kaldırınca,16 bölüm başlıkta toplandığını görürüz. “Sözbaşı” adıyla yazdığı giriş bölümünde, Akşehir’de doğan ve orta öğrenimine kadar bu ilçede yaşayan Feyyaz Sağlam’ın “Post Öykü”(Bilinç akışı) biçiminde yazdığı “Akşehir Hikâyeleri’ni okumaya başlarsınız. Bu çekici görünüşe aldanarak, kitabı bir solukta okuduğumu söyleyebilirim.

Akşehir merkez Ortaokul arkadaşlarının “kışkırtmaları” sonucunda kaleme aldığından söz eden yazar, Akşehir anılarını, küçük fotoğraflarla destekleyip okuyucularına sunmuştur. Akşehir’ e olan bağlılığını kanıtlamak için can atmasına rağmen, yazarı dışlamaya yönelik  “Sen Akşehirli Değilsin” etiketlenmesine çok üzüldüğünü sıkça gündeme getirir. Bu söze en iyi cevap olarak, romanına “Sen Akşehirli değilsin” adını koymak istemiştir.

İlk ve ortaokulu Akşehir’de okuyan yazar, Akşehir Endüstri meslek Lisesini bitirdikten sonra, 30 Yıl Akşehir’e uğramaz. Ayrıca, Feyyaz Sağlam, Akşehir’e olan borcunu ödemek için bu kitabı yazdığını “itiraf eder. Yazar, her fırsatta Akşehir özlemini gidermek için anılarını,  kendi akademik dünyasında kazandığı bilgi düzeyi ile desteklemesi, eserine derinlik katmıştır. Yazar, bu kitabıyla, Akşehir’e, Akşehirlilere ve de kendi dünyasına kültürel bir katkı sağlamıştır. Akşehir’den başlamak üzere, gezdiği- gördüğü ülkelerin kültürleriyle zenginleştirir.

Bu eseriyle, sıcak kültürel bakış açısıyla kendinden sonraki kuşaklara, olumlu örnekler oluşturulması yönünden önemli olduğunu anlatmak ister. Yazar Feyyaz Sağlam, Akşehir’in antroplojik ve demografik yönlerine kaynaklık yapılabilecek derecede zenginlik getirmiştir.

Feyyaz Sağlam, sık sık “Sen Akşehirli Değilsin” adını verdiği bir roman yazacağı müjdesini vermeği unutmaz. Eserin sürükleyici anlatımıyla okuyucuya “kitabı bitirme zaferini”  tattırması, yazarın edebi bir başarısı olmuştur.  

Yazarın bu ilginç sürprizi, okuyucuyu şaşırtmış olabilir. Anılarını, gezi notlarıyla ve kültürel birikimleriyle yoğurup Akşehir’i yakından tanıyarak; esere nitelikli bir edebi derinlikler katmıştır. “Post öykü” tekniğinin doğal yapısından dolayı, “karmaşık” gibi görülse de;  baştan sona kadar eserde, hayatın canlılığı içerisindeki varlığı sürdürülmüştür.

Yazarın hayalleri, beklentileri hatta rüyası ile konusuna tekrar dönmesi, esere özgünlük katmıştır. Yazar, okul arkadaşlarıyla yaşadığı olaylardan hiç kopmadan, çocukluk, gençlik anılarıyla eserini, diri tutmaya çalışmıştır. Bazen kendi kendine konuşan Yazarımız Feyyaz Sağlam; “…Tarık Buğra’dan sonra klasik bir Akşehir romanı yazmanın âlemi de gereği de yok.” cümlesiyle kendini eleştirir.

Akşehirlilerin ve Akşehir hayatının tanıtımında, iyi bir gözlemci olan yazarımız, anılarını çok sayıda küçük fotoğraflarla desteklemiştir. Ayrıca bu özel fotoğrafların sergilenmesine,  ünlü ve medyatik kişilerle birlikte yer vermiştir. Picasso, Muazzez Abacı… gibi kişilerle ilişkilendirmek istenmesi; bu renkli katkıların eserine milli ve evrensel edebi değerler katmak istemesinden kaynaklandığını, düşünebiliriz. Ama bu fotoğrafların daha az sayıda ve daha büyük boyutlarda olması sağlanabilirdi.

Eserde geçen yer adları ve çevrenin tanıtılması; O dönemlerde Akşehir’de yaşayan ilginç kişilerin hayat öykülerine yer verilmesi, okuyucuya, ironik gülümsemeler katmıştır. Buna benzer yerel isimleri her okuyucu tanımayabilir. Yine de bu anıları paylaşabilecek Akşehirliler olabileceğini var sayabiliriz. Yazar, Akşehir’e renk katan halkın her tabakasındaki bu kişilerle; belediye başkanlarının, eşraftan kişilerin ve onların çocuklarının aynı duyguyu paylaşabileceklerine yönelik, özgün örneklere yer vermiştir.

Yazar, 70 ‘li yılların ilçesinde, hayatın günlük olaylarını anlatırken; Akşehir’in çevre il ve ilçelerine göre, daha sosyal, daha seküler bir yapısına dikkat çekmiştir. Bu nedenle, Akşehir’in çevre il ve ilçelerinden göç alarak “kozmopolit “yapısına olumlu katkılar sağladığını destekleyen örnek bir Akşehir kentinden söz edilmesine olanak sağlamıştır.

Yazar, Akşehir’in kültür yapısını tanıtırken; bağlı olduğu Konya ilinden ve komşu ili Afyonkarahisar ‘dan “farklı bir sosyal hayatı” anlatmaktadır.

Her Akşehirli,  sözü mutlak Nasreddin Hoca’ya getirmeden edemez. Hıdırlık mesire yerindeki İbre Çeşmesi’nden, Sultan Dağlarının eteklerinde yenen etli ekmeklerden ve İstasyon Mahallesinden söz edilmezse hikâyeler eksik kalır. Bu nedenle yazar Feyyaz Sağlam, Nasreddin Hoca ve Akşehir gibi ikili kavramı, birlikte düşünür, anlatır. Akşehir kentinin sadece görünen eğlence ve kültürüne dikkat çekmez, halkın bu olaylara nasıl ilgi gösterdiği hakkındaki gözlemlerine yer vermeye çalışmıştır. Örneğin, Akşehir’in Akşehir halkının sinema kültürü yanında,  tiyatro kültürüne ve çevrenin diğer kültürel faaliyetlerine önem veren bir cazibe merkezi olduğuna dikkat çekmiştir. Yazarın anılarından anladığımız göre, Akşehirlinin ekonomik yönden iyi denebilecek düzeyde olduğunu söyleyebiliriz

Kiraz memleketi Akşehir’in Engilli köyüne, önceleri Hristiyan inancına sahip Bermende köyü halkına ve Rusya’dan yerleştirilen “Don Kazakları’na ”yönelik kısa bilgileri aktarması, esere farklı bir merak konusu yaratmıştır. Ayrıca Orta Asya Devletlerinden Özbekler ile kültürel bağlardan söz edilmesi de ayrı bir odağına yer vermiştir. 

Yazarımız Feyyaz Sağlam, eserin başından sonuna kadar, annesinden ve annesinin hastalığından söz etmesiyle; okuyucuyu kitaba bağlamasını sağlamıştır. Bunu başından söylendiği gibi bu başarılı anlatımı, eserin  “Post öykü” tekniğini bu biçimde sürdürme kaygısından doğduğunu anlayabiliriz. Bu farklı anılar, eser canlılık katmıştır.

Akşehirli Edebiyat akademisyeni Feyyaz Sağlam’ın “Akşehir Hikâyeleri” eseri, birçok esere kaynaklık edecek düzeyde zengin anılardan oluşmaktadır. Bir adım daha gidilirse, bu eserdeki konulardan hareket edilerek, birkaç roman ve öyküler çıkarılabilecek derinlik ve zenginliği içermektedir.

Feyyaz Sağlam, “Akşehir Hikâyeleri” kitabıyla “Binbir Gece Masalları” masalları tadında, Akşehir'in kültür, sanat ve sosyal hayatına ışık tutacak bir kaynak bir eseri edebiyatımıza kazandırmıştır.